25 Eyl 2009

Kuzey Kafasya Tarihi

KUZEY KAFKASYA- TARİH BOYUNCA KAFKASYA

1923 yılında Amerikalı profesör Reginald Aubrey Fessenden "The Deluged Civilization of the Caucasus Isthmııs" (Kafkasya Berzahının Batık Uygarlığı) adıyla, altı bölümden oluşan bir eseri Boston'da yayınlandı. 1927'de buna beş bölüm daha eklenmiştir. Ayrıca bu konuda ölümünden önce 13 bin referansı kapsayan, bin daktilo sayfası bilgi,belge ve not bırakmıştır. Fessenden'in araştırması ve sonuç olarak iddiası kendine göre kanıtları olan bir nazariyedir. Müsbet bilimle kesinlikle kanıtlanması belki bazılarınca olanaksız görülebilir. 







Fakat H. Schiiemann askeri müteahhit iken Truva'yı keşfetmişti.



F. Grotefend ise Gottingen Akademisinin kendisini on altı yıl sonra doğrulamasından önce, Kuniform yazıtlannın doğru çevirilişlerini keşfetmişti.



Bir pamuk imalatçısı olan P. Dobson, profesyonel bilimadamlarından on yedi yıl önce, 1825'de buzulların hareketi teorisini ortaya atmıştı.



Prof. Fessenden de profesyonel bir arkeolog değildi, fakat teorisi Sir Flinders Petrie, Prof. A. T. Clay, Kafkasolog W. E. Allen ve Prof. Meşaninov gibi birçok ciddi bilimadamı tarafından kabul edilmiştir.

Ayrıca Çerkeş araştırmacı ve yazar Mehmed Ali Pçıhaluk'un 1920 ve 1922'de yazdığı "Tarihçilere Uyan" adlı eseri, Abhaz araştırmacı ve yazar Beygua Ömer Büyüka 'nin "Abhaz Mitolojisi Anaç mı ?" (İst. 1971) île "Kafkas Kaynaklanna Göre ilk Yaradılışlar - İlk İnsanlık - Kafkas

Gerçekleri" (İst. 1985) adlı eserlerindeki iddialar ile Prof. Pessenden'in teorisi büyük benzerlikler göstermektedir. Bu yazarlar Fessenden'i tanımamış ve yazdıklarım okumamışlardır, tersi durumda kitaplarında buna değinirlerdi. Prof. Fessenden'in kitabinin ikinci kısmı, ilgilenen bilim adamlanna takdim edilmek üzere sadece yüz adet basılmıştır. Bu kitabın uzunca bir özetini sizlere aktarıyorum:



"Kafkasya ve Kafkasya berzahı diye adlandırdığımız bölge, eski Babil ve Mısır uygarlıklarından önce oluşan çok büyük bir uygarlığın beşiğidir. Bu uygarlık konu edilen uygarlıklardan binlerce yıl önce oluşmuştu, ki kalıntılarına Terek ve Sunja ırmakları ile yukarı Alizon vadisinde rastlanabilir. Bu konuda arkeolojik araştırmalar yapılmaktadır.



"Mısır hiyerogliflerinde, eski Mısırlı rahip Manetho'nun, Fenikeli tarihçi Sanchuniathon'un kayıtlarında, Ammianus Marcellinus ve Musevi tarihçi Josephus'un yazılarında tufandan önceki insanların bir tufanla yok olacakları kehanetini bildiklerini, geride iz ve kayıt bırakmak için biri tuğladan diğeri taştan iki sütun inşa ettiklerini bunların üzerine o güne kadar olan insanlığın tarihini ve buluşlarını kaydettiklerinden bahsedilir. Bu sütunlara Herakles Kolonları adı verilir.



Atlantis efsanesinde adı geçen kolonlar da bunlardır. (Antiquities kitabı l, bölüm 2.) O zamanlar Ballık Denizi, Orta Asya'da bulunan ve Asya Akdenizi diye anılan bir denizle birleşmiş olup, kutup okyanusunun bir parçası idi. Şimdi bunlardan geriye kalan su parçaları Hazar Denizi, Aral

ve Balkaş gölleridir.



Tufandan sonra o zamanki insanlık için ortada kalan yer, en yüksek kara Seriadik ülkesi olarak anılır. Bu ise güneş ülkesi Seirios da olabilir ki gerçekte burası Kuzey Kafkasya berzahıdır, yaniSarmatya. Strabon'a göre orası Seres veya Serketes ülkesidir. Onların krallığı Hypanis (Kuban) İrmağının ağzından başlardı, (Müller'in Ptolemy'si sayfa 905). Yine Strabon'a göre Babil'e kervan yolları ilk olarak buradan açılmıştır.



"Çok ilginçtir ki eski Mısırlıların "Ölüler Kitabı"nın 147 ve 149.bölümleri incelendiğinde, çok detaylı olarak Kafkasya bölgesinin bir rehberi olduğunu görüyoruz. Kabilelerin, bölgelerin adları aynen verilmektedir. Örneğin halk olarak Kimmerler, Seresler; yer olarak Tiber ve Keft gibi. Eski coğrafyacılar Herakles sütunlannın Cebelitarık'da olduğu şeklinde yanlış bir kanıya kapılmışlardır. Aslında Herakles,Karadeniz'in kuzeyinde, kuzey kıyılarında bulunmuş ve kolonlar buraya dikilmiştir (Bkz. Megasthenes, Strabon ve Herodotus) Fenikeliler ise yanlış olarak boşuna kolonları Cebelitarık'da aramış ve bulamamışlardır. Herakles Kolonlan'nın gerçek yeri Kuzey Kafkasya'dır.



"Ünlü Yunanlı coğrafya alimi Ptolemy bu bölgede "İskender'in Kolonlarından bahseder, fakat iskender bu kadar uzağa gitmemiştir. Taman yarımadasının asıl adı Ta Manu'dur ve "Tanrının Ülkesi" anlamına gelir.Eski Yunancada bu Temenos'dur.



Eski Yunan efsanelerine göre Uranüs doğuda, Kronus batıda ve Zeus da Amaithea'nın yanındadır. İskitler, diğer hakim ırklar ve maden işleyenler, Taauti adlı bir tanrıya taparlardı.

Dağlıların ise Theoi adlı tanrısı vardı. Anapa yarımadası büyücü Circe'nin yuvasıdır. O bölgede Circetaeler yaşar, onlar Taman'in ünlü okçularıdır.

Kabardi'nin anlamı başın sol tarafında bulunan bir bağdan gelir. Soylular saçlarını bununla bağlarlar. Bu aynı zamanda Sind balkının tanrısının simgesidir. Gerçek Altın Post'un ülkesi aslında güneyde değil, Taman yarımadasındadır. Kafkasya'nın antik ve tufan öncesi uygarhğının kalıntıları bugün tamamen yeraltındadır.



Bunların bulunup keşfedilmesi de ilgili arkeologlara düşmektedir.



"İnsanlığın yaradılışından beri anlatılagelen efsaneleri, yani mitoloji, eski kelimeler yoluyla araştırarak bulgulara ulaşmaya "mitarkeoloji" denmektedir. Bu yöntem, fosilleşmiş töreler ve adlar sayesinde yeni bilimsel bulgulara ulaşmaktadır.



İnsanlık ilk olarak Kafkasya berzahında oluşmuştur. Berzahın güney kısmında esmer ve zenci ırklar meydana gelmiş,Kuzey Kafkasya'da ise büyük beyaz ırk oluşmuştur. Gerçekte Kafkasyalı olan eski Mısır Tanrısı Osiris'de güneyden gelen bir tanrıdır ve mavi bir maske takar.



Eski Mısır uygarlığının Kafkasya'dan geldiğini anlamak için Mısır'm Ölüler Kitabı'nı incelemek yeter.Onlar için anavatan Kafkasya'dır ve Kafkas sıradağlarının güneyine düşen Siris vadisinden gelmişlerdir.



Ölüler Kitabı'nda güneş bir denizin üzerinden, Bakhu'ya doğar (Baku) ve Ta Manu'da (Taman) bir diğer denizin üzerinde batar.Fakat Mısır coğrafyasında böyle doğulu batılı denizler yoktur. Kitapta bahsedilen yer besbelli Kafkasya'dır. "Eski Mısırlı din adamları kutsal bilgileri herkese vermediler, sadece seçkin bir grup bunlara vakıftı. " Ölüler Kitabenin 17, 18, 64, 125, 149 ve 150. bölümlerinde bu bilgiler elinde anahtarı olana sunulur ve sadece bu seçkin grup esas anlamı öğrenebilir.



Antik coğrafya bilginleri Mısırlılarla Güney Kafkasya vadileri balkının aynı ırktan geldiklerini bilmekteydiler. MÖ 450'de Herodot şöyle yazar: (2, 104) "Hiç şüphe yoktur ki Kolhis halkı ile eski Mısırlılar aynı ırktandırlar." Mısırın eski adı Aetia idi. Kafkasya'da aynı adı taşıyan bir bölge bulunurdu. Sirisk ise Nil nehrinin eski adıdır. Kafkasyada'ki nehrin adı ise Cyrus'dur (Kur).



"Ölüler K.itabı"nda "ufuk" kelimesiyle yine Kafkasya kastedilmektedir. Güneşin doğduğu Bakü'den, güneşin battığı Taman arasında ülke dünyanın ufkudur. Buranın batı kısmında ise, yani Kuban'da ve Taman'da Kimmerler veya Khemuri halkı yaşardı (Strabon 11; 11; 5.).

Bu bölgede sis bazen öyle yoğun olurdu ki, adına "Kimmerlenn Karanlık Ülkesi" adı verilmişti. Azak denizinin eski adı olan Maeitis'in anlamı ise "Karanlıklar Ülkesi Tanrısızda. Bu ülkede sonradan yaşayan, Kimmer ahfadı olan halk kendilerinin Aed veya Aeti, Haeti ırkından geldiklerini söylerler ve Thaem tanrısına taparlardı.



"Eski Fenikeliler de bu ırktan gelirler. Asıl vatanları Terek ve Sunja arasında, Kuzey Kafkasya'daydı. Sonradan güney ülkelerine inmişlerdir. Ama Kuban'ın en eski yerlilerinin Kimmerler olduğu kesindir; onlara kutsal ateşin insanları da denirdi, bazıları da Gimri diye anarlar. "isa'dan 11 bin yıl önce Azak denizinden gemiyle Aral gölüne ve Faizabad'a kadar gidilebilirdi. Bu deniz kuruduktan sonra buradan doğuya kervan ve ticaret ulaşımını ilk yapan halk Seresler veya Circetaeler idi.



"Arkeolojik araştırma ve kazılar tamamen yapılmadan, Asya Akdeniz! adım taşıyan ve Balkaş gölünden Çalantaş denizine kadar uzanan büyük denizin varlığım tam olarak kanıtlayamayız. Fakat büyük Rus bilimadamı Prof. Rostovsev, eski Çalantaş denizinin kuzeybatısına düşen Altay bölgesinde, Kuban'dakilere çok benzeyen mezarlar bulunduğunu belirtir.Yine Baykal gölünün güneyine düşen Tarım bölgesinde,Avrupalılarca yapıldığı sanılan kalıntıları keşfeden Sir Aurel Stein'ın bulguları ilginçtir. Bir deniz ve hatta okyanus büyüklüğünde bir deniz kuruduğunda, onun eski kıyı yerleşim alanlanndan başlayarak araştırmalar yapılabilir. Örneğin bugünkü Atlas Okyanusu kurursa, Amerika'nın doğu kıyılarındaki kentler tetkik edilir ve buraya insanların bir zamanlar İngiltere'den deniz yoluyla geldiği belirlenebilir, îşte Orta Asya'da da Kafkasya berzahından geldiği sanılan birçok emareler bulunur. MÖ 6000 yılına kadar geri giden, sonra MÖ 2500 ve hatta 1000 yılına kadar gelen bazı yer adları bu kanıyı güçlendirmektedir. Selentuş Okyanusu adı verilen bu Orta Asya denizi zamanla kurumuştur, ilk olarak bunun sonucu Balkaş gölünün Kafkasya ile olan bağlantısının kopmasıdır. Strabon'a göre MÖ 250 yılında Aral ile Hazar Denizi arasındaki su bağlamışı artık kurumuştu, O dönemde Kuzey Kafkasya'da yaşayan Sirici adlı bir kavim Hindistan ve Babil'e kervan yollarım oluşturmuşlardır (Strabon, 11). 







"Aslen Kafkas kökenli olan Zelençuk, Olançuk, Alontas, Aslantis adlarına Orta Asya ve hatta Çin'de bile rastlanmaktadır, ipeği Çin'de ilk üreten Çin imparatoriçesinin adı Se-lint-çi'dir. Selentuş Okyanusu batıdan Kafkasya berzahına dayanıyordu.



"Amerikan Bilim Geliştirme Demeği'ne 1899 yılında verilen bir raporda, Eski Yunanlıların ve Samilerin mitolojik ülkeler hakkındaki efsanelerine konu olan bölgenin Kafkasya berzahı olduğu iddia edilmiştir. Araştırmalar sonucu bu rapor sonradan genişletilerek 1922 yılında son şeklini almıştır.



Kafkasya'nın kuzey ve güneyinde yapılacak kapsamlı arkelolojik kazıların kanıtlar oluşturacağı da belirtilmişti. Ben bunu 1923 yılında yazdığım kitapta belirttim. Eusebius, Berossus ve Josephus gibi eski bilimadamlarının tufandan öncesini anlatan kayıtları ve Ölüler Kitabi'nın gizli anlamının anahtarım belirten bir yazı l Mart 1924 ve 26 Temmuz 1924 tarihli Nature dergisinde yayınlanmıştı. Yine bu konuda çok ilginç bir yazı "Christian Selence Monitör" dergisinin 24 Şubat 1924 tarihli sayısında çıkmıştır,



"Tevrat Törelerinin Aslı" adlı kitabın yazarı ve Babil ile Sami Filolojisi Profesörü Arkeolog Dr. Albert T. Cley, gerek eserinde ve gerekse benimle olan yazışmalarında bu teorilerin çok mümkün olduğunu ve kendisinin de inandığım belirtmiştir. Mısır bilimleri uzmanı (egyptolog) Sir Flinders Petrie de aynı fikirdedir.



"Eski bilginlerin yazdıklarına göre dünyada ipek ilk defa Dağıstan'daki Gadira yöresinde üretilmiş ve oradan Selentuş Okyanusu yoluyla Çin'e götürülmüştür. Çin'de împaratoriçe Se-lint-çi tarafından geliştirilmiştir. Argonotlar'ın Altın Postu'da bir tür sarı ipek üretimidir.



Büyük İskender ölümünden önce Hazar Denizi'nde bir donanma kurar ve askerlerine bu denizin Hindistan'ın doğuşu ile irtibatlı olduğunu anlatır.



"Binlerce yıldan beri Kafkasya'nın iç bölgelerine girmek olanaksızdı. istilacılar kıyılardan ve ovadan girdiler, fakat çetin bir direnişle karşılaştılar.Gerektiğinde yerliler dağlara çekildi ve tehlike geçince tekrar aşağıya indiler, iskender kısa bir süre Hirkaniya'yı işgal etti. Türkler ise Derbent ve çevresini bir süre ellerinde tuttular. 1829 yılında Osmanlı imparatorluğu Kafkasya'nın batı kıyılarındaki bir iki üssünden ötürü buraları Rusya'ya terk etti.



Fakat tamamen bağımsız olan yerli Çerkes halkı Ruslara karşı koydu ve uzun yıllar bu savaşlar devam etti. Rusya bütün gücüyle bu bölgeyi istilaya çalıştı ve yöreye askeri casuslar gönderdi. 1848 yılında Kafkasya berzahının ilk Rus askeri haritası yapıldı.Bu harita çok ilginç ve önemlidir. Rus işgalinden önceki yerleri, yerleşimleri ve coğrafi isimleri gösterir, yani orijinal Kafkas yerli adlarıyla kaydedilmiştir. Ben, Britanya Savaş Dairesi'nin ince bir davranışıyla bu haritadan bir tane elde ettim. Şimdi size Kafkasya konusunda araştırmalar yapabilmek için kesinlikle gerekli olan en eski haritalardan bahsedeceğim. Eski Yunanlı coğrafya bilgini Ptolemaios (Ptolemy) tarafından çizilmiş, yaklaşık olarak miladi 130 yılı tarihini taşıyan Kafkasya haritası, Strabon'un kayıtları,Londra'da Kraliyet Coğrafya Derneği'nde bulunan bir seri çok kapsamlı Kafkasya haritası, ingiltere'nin Nottingham kentindeki Mr. Felix Osvvaid'ın jeolojik Kafkasya haritası, ingiliz Ordnance Survey Office tarafından Southampton'da basılmış 5 Verst Kafkasya haritası ve Stielers Atlası.



"Uzun süre yaptığım kapsamlı araştırmalar sonucu eski Yunan efsanelerinde adı geçen yer adları konusunda bazı boşluklar ve yanlışlıkları saptadım. Örneğin şimdiki Atlantik Okyanusu Yunanlılara çok uzaktı, fakat Selentuş denizi yakındı, ispanya'da îberya bulunduğu gibi Kafkasya'da da Iberya vardı. Batıda Albanya olduğu gibi Kafkasya'da Dağıstan'ın adı Albanya idi. Herakles'in sütunları Cebelitarık'dadır denilir, fakat onlar Kafkasya'daydılar.



Sonuç olarak Yunan mitolojisindeki Atlantik Denizi'nin gerçekte Selentuş Denizi olduğu ve bu denizin de gerçek Atlantik Okyanusu olduğu sonucuna vardım. Yani eski efsanelerde adı geçen Atlantik Okyanusu'ndan anlaşılması gereken Selentuş Okyanusu'dur.



"Babil ve Mısır uygarlıklannın çıkış noktası Apsu veya Apsu-anaki diye anılan Kafkasya bölgesidir. Yine bu bölgenin adı Gılgamış Destanı'nda geçer. Yunan kahramanı Uiysses'in gerçek yeri de Kuban'dadır.



"Hititler dahi Kafkasya'da bulunmuşlardır. Alazan vadisinde Hitit yerleşim merkezleri bulunurdu. Tufandan sonra Mısırlılar tekrar buralara geldilerse de soğuk iklime dayanamayıp Batı Kafkasyalı dağlı halk tarafından geriye püstürtüldüler.



"Mısırın Ölüler Kitabi'ndaki birçok yazı Kafkasya'yı anlatıyor gibidir. Ölüler Kitabındaki yer adları ve dünyanın oluçumunu içeren kayıtlar, güneşin doğuşu ve batışı Kafkasya berzahının bu kitapta anlatılan yer olduğuna işaret etmektedir.



Yine 1923, 1924 ve 1926'da yazdığım yazılarda sunduğum ve burada bahsettiğim kanıtlara dayanarak Kafkasya'nın eski Yunanlıların, Mezopotamyalılann (Sümerler,Keldaniler, Fenikeliler), Semitlerin ve Aryanlarm anavatanı olduğu kanısına vardım. Mısır Ölüler Kitabi'nın Mısır hanedan ailelerinin başlangıcından önce yazıldığı da bir gerçektir.



"MÖ 428 yılında doğan ve 348 yılmda ölen Platon (Eflatun) Kritias adlı eserinde Atlantis efsanesini anlatır. Ona göre eski Yunan bilgini Solon'a Mısırda Sais rahipleri tarafından tufandan önce var olan bir büyük uygarlıktan bahsedilir. Bu Atlantis uygarlığıdır. Dünyanın ilk ve en eski uygarlığı olan Atlantis tufan sonucu yok olur ve batar. Sağ kalanlar yüksek yerlere sığınırlar. Bence bu yüksek yerler Kafkas sıradağları ve yamaçlarıdır, insanlık tekrar burada oluşur ve dünyaya yayılır, isimlerin, kelimelerin birbirleriyle benzerlikleri ve ilişkileri numeroloji bilimiyle araştırılmaktadır.



Örneğin, Eumeles Mısır dilindeki Gadeirus ile aynı kişidir. Eumeles'in numerolojik sayışı 728 olup, Gadeirus ile aynı (728) çıkmaktadır. Yunan Klito 1160 çıkarken, Mısırlı Naphthys de aynı şekilde 1160 çıkar. Klito deniz Tanrısı Poseidon'la evlenir, Poseidon Atlantis'in tanrısıdır. Mısır dilindeki adı ise Typhon'dur. Bu şekilde adların birbirleriyle aynı oluşundan. Mısır ve Yunan mitolojisinden ve eski Kafkas haritalarındaki otokton isimlerden varılan sonuca göre gerçek Atlantis, Atlas Okyanusu'nda batan bir ada değil, tufandan önce Kafkasya'da, bugünkü Pyatigorsk ve Daryal geçidi arasında bulunan bölgedir. Güney doğusunda Gadria vardır. Atlantı Selentş Denizi ve Karadeniz arasında kısmen ada bir ülkeydi. Buna göre tufan öncesi insanlık Kafkasya'da bulunan Atlantis'de oluşmuş ve büyük bir uygarlık kurulmuştur.



"Babil'in insanlığın yaradılışı efsanesinde bahsi geçen dağlar Lakamu, Lakmu, Kingu, Anshar, An, Marduk ve Gaga Kafkas sıradağlannın en belirginlerinin adlarını oluşturur. Bu adlardan sadece Kingu bugün Elbruz ve Anshar da Kazbek olmuşlardır. Bu bilgiyi Brittanica Ansiklopedisi de doğrular.



"Mısır efsanelerine göre dünyada ilk ülke, doğudan güneşin Baku üzerine doğduğu denizden, Ta-Manu üzerine battığı deniz olarak anlatır ki önceden de değindiğimiz gibi bu ülke Kafkasya berzahıdır.



"Hint efsanelerine göre Hindi kelimesi, çok eskiden Kuban kıyılarında yaşamış Sindi-Sind halkından gelirmiş.



Çin efsanelerine göre ise, Çin halkının ataları Kafkasya'nın Seres halkından gelirmiş.



Her halkın ve ülkenin efsanelerinde bahsi geçen yer Kafkasya'dır veya Kaf Dağı'dır.



"18 Mart 1924'de yayınlanan, "Christian Selence Monitör" gazetesinde çıkan bir makalemde Kafkasya berzahınm eski Mısır ve Aryanların anavatanı olduğunu belirtmiştim. Yine aynı gazetenin 8 Mart 1926 tarihli sayısında, Kafkasya'nın eski Yunan, Mısır ve Mezopotamyalıların anavatanı olduğunu açıklamıştım.



Kafkasyanın eski yerli halklarından Circetae ülkesi, Taman Yarımadasi'ndan Kuban'a uzanır. Bu halkın bir başka adı da "Büyük Evin Bölgesi"veya "Güneşin Halkı"dır.



"Pliny'nin "Quad ante, Cerberium vocantur" adlı eserinde, Kimmerlerin kenti "Kimmur"dan bahsedilir. Bu kent Taman Yarımadası'nin girişindeydi (Strabon 11,2, 4.).



"Hirth ve Rockhill'in yazdıkları "Arap Ticareti ve Çin" adlı eserde,Herkül'ün sütunlarının Kuzey Kafkasya'da Taman'da olduğu yazılıdır.



Başka ilginç bir olay, Mısır Tanrısı Osiris'in tacı eski Kimmerya olan Rostov'da bulunmuştur. Bu tacın resmi Zaharov tarafından yazılan"Antik Mısır" (Eylül 1926,USA) eserinde çıkmıştır.



"Eski Mısır'ın Ölüler Kitabi'nda Kafkasya, isim zikrederek "Üzerinde tufandan sığınanları barındıran çok büyük bir tekne" olarak anılır (Bölüm 99).



"Ünlü Yunanlı coğrafya bilgini Ptolemaios'un (Ptolemy) haritasında Kuban nehri eski adıyla, "Vardanus" olarak gösterilmiştir.



"Sonuç olarak vardığımız kanı şudur: Eskiden genel olarak Kafkas kabilelerinin oraya sığınmış, bilinmeyen büyük bir uygarlığın ahfadı olduğu kabul edilirdi. (Kennan, Nat. Geog. Mag., Oct 1913, Childe, The Aryans, sayfa 176 Enc. Brit. makalesi Georgia, et. al.) ve bundan ötürü başka kanıt aranmazdı.



Fakat bizim araştırmalarımız sonucunda, Kafkas kabilelerinin atalarının eski Mısır, Mezopotamya, Yunan ve Aryan uygarlıklarım oluşturanlar oldukları ve günümüzdekilerin de onların ahfadı oldukları kanıtlarla kesinleşmiştir ve bu buluşu destekleyen arkeolojik bulgular gelmektedir. 







Bu yazıların yayınlanmasından bir yıl sonra (aynı zamanda, 8 Mart 1924'de "Monitör" gazetesinde çıkmıştır), "Antik Mısır" (Haziran 1927, USA) adlı eserin yazarı ünlü egyptolog Sir Flinders Petrie de bu tezi doğrulamıştır.



Genelde sonuç olarak vardığımız kanıları şöyle sıralayabiliriz:



- Kafkasya dünyanın sabahının ülkesidir.



- Kafkasya insanlığın beşiği ve anavatanıdır.



- Tufan öncesinde ilk insanlık uygarlığı (Atlantis gibi)Kafkasya'da oluşmuştur.



- Kafkas kavimleri bu uygarlığın yanaşması değil aslıdır.



- Bugünkü Kafkas kavimleri de onların ahfadıdır.



İleride yapılacak kapsamlı arkeolojik araştırmalar bu tezi daha iyi kanıtlayacaktır. Bu satırların yazarı uzun araştırmalannın sonucu olan bu iddialarına yardımcı olan ve destek veren yüzlerce bilimadamı ve araştırmacıya teşekkürlerini sunmayı borç bilir. 







Bunların basında özellikle egyptolog Sir Flinders Petrie, Sami filolojisi ve arkeoloji

profesörü Dr. Albert T. Clay, Sir Robert Hart ve grubu, Kafkasolog W.E. D. Allen, Prof. Meşaninov, Prof. T. A. Olmstead. E. Chiera, E. A. W.Budge, J. H. Breasted, Jansen, Peters, Rawlinson ve E. Giichrist gelir." "The Delılged Civilization ofthe Caucasus Isthmus". Bölümler 7, 8. 9, 10 ve bölüm 11, New York, USA, 1927, 1933. yazan, Prof. Reginald Aubrey Fessenden.



Yüzyıllardan beri Çerkesya'da hayret, şaşkınlık ve korku yaratan bir şey de ölüm dağıdır. Zirvesinde birkaç kuru ağaçtan başka hiçbir şey bulunmayan bu dağın tepesine çıkan her canlı derhal veya kısa bir süre sonra ölmektedir. Çerkesya'da seyahatler yapan Şövalye Taitbout de Marigny bu dağdan bahseder. Anlattığına göre, Pşiate'den beş fersah uzaklıkta, koni şeklinde bir dağdır. Tepesinde sadece birkaç tuhaf ağaç vardır. 







Bu dağın zirvesine çıkan herkes, her canlı mutlaka ölmüştür.Bazıları indikten kısa süre sonra fenalaşıp ölmüşlerdir. Bu tepeye hiçbir hayvan çıkmadığı gibi üzerinden kuş bile uçmazmış.



Bu anılan yazılışından yüz yıl kadar sonra, 1924 yılında Paris'de yayınlanan "Beis: Hommes et Dieux" (Hayvanlar, insanlar ve Tanrılar) adlı kitabında ? Ossendowski bu dağı konu eder ve dağın esrarım araştırır. Fakat kesin bilimsel bir kanıt bulamaz. Sonuçta bu dağın doğaüstü ve inanılmaz olay olduğuna karar verdiğin! kitabında yazar.



Tarih boyunca Kafkasya

Adige Cumhuriyeti (ADİGEYA)

ADİGE CUMHURİYETİ(ADİGEYA)










Rusya Federasyonu'’nun üye cumhuriyetlerinden biridir.Kafkas Dağlarının kuzeyinde,Krasnodar Kray sınırları içinde yer alır. Cumhuriyetin translitarasyon olarak adı Respublika Adigeyadır. Cumhuriyet, Adigeya olarak da bilinir. Adıge Cumhuriyeti adını, günümüzde nüfusu cumhuriyette azınlık haline gelmiş olan (% 24.2) Adigelerden alır.Başkenti Maykop'tur.

Adige, yakın zamana kadar federasyonun Krasnodar bölgesine bağlı bir özerk bölge idi. Adige Özerk Bölge statüsünü 7 Ekim 1990'da kazandı. "Özerk Bölge" statüsüyle yetinmeyen Adigeler sürdürdükleri mücadele sonucu 1995 yılında "Özerk Cumhuriyet" kimliğini kazandı.

Yüzölçümü 7.800'km'dir. Toplam nüfusu 450.000'dir.Seçilmiş cumhurbaşkanı ve parlamentosu vardır.Yasama organı olan AC Devlet Parlamentosu-Khase (Хасэ) iki kanatlı ve toplam 54 üyelidir: Khase, Maykop ve Adıgeysk kentsel alanları ile birlikte, 9 rayonun (seçim çevresinin) her birinin üçer üye ile temsil edildiği ve daha çok Adıgece konuşan üyelerin seçildiği 27 üyeli bir (üst) kanat;rayonların nüfuslarına göre temsil edildiği ve daha çok Rusça konuşan üyelerden oluşan 27 üyeli ikinci bir kanattan oluşur (Alt kanat ya da temsiciler meclisi). Böylece çoğunluktaki Rus ve azınlıktaki Adıge nüfusun siyasal temsil eşitliği (paritet) korunur.

Adige Cumhuriyeti Devlet Başkanı 5 yıl görevde kalır,daha önce seçilmek için Adigece ile Rusça'yı,ikisini birlikte bilme koşulu aranırken,daha sonra,Adige Cumhuriyeti Anayasası'nda yapılan bir değişiklikle,sadece Rusça bilmek yeterli sayılmıştır.Ardından Rusya Fedarasyonu'nda yapılan başka bir yasal değişiklikle,RF Devlet Başkanına,bir prosedüre göre devlet başkanını atama yetkisi verilmiştir.Nitekim,daha önce Aslan Carım ve Hazret Sovmen seçimle iş başına gelmişlerdir.Ama 13 Ocak 2007 'de görev süresi sona eren Hazret Sovmen'in yerine,Aslan Thak'uşın (Adıgece:Тхьак1ущынэ Аслъанчэрый; Aslan Tkhakushinov,d.1947,Vılap köyü,Krasnogvardeysk rayonu,AC) RF Devlet Başkanı Vladamir Putin tarafından atanmış ve bu atama kararı 13.12.2006'da AC Devlet Parlamentosu-Khase tarafından da onanarak,13.01.2007 tarihinden geçerli olmak üzere yürürlüğe girmiş ve böylece Maykop Devlet Teknoloji Üniversitesi rektörlüğünden gelen Prof.Dr.A.Thak'uşın, Adige Cumhuriyeti'nin atanmış Devlet Başkanı olarak göreve başlamıştır.

Bakanlar Kurulu, Parlamento (Khase) dışından Devlet Başkanı tarafından atanmakta ve görevden alınabilmektedir.Atamanın yürürlüğe girmesi için Khase onayı da zorunludur.Başbakan Vladimir Samojenkov başkanlığında yeni Bakanlar Kurulu oluşturulmuştur.Yerel idari birimler ve belediye kuruluşları da Başkan'a ve Khase'ye,görev alanları dahilinde bağlıdır.Yargı,yüksek (Adalet Divanı) ve alt kademe mahkemelerden oluşur.

Nüfus ve nüfus dağılışı

Nüfus toplamı:447.109 (2002)

Kentli:234.900 (% 52.5)

Köylü:212.209 (% 47.5)

Erkek:208.109 (% 46.5)

Kadın:239.090 (% 53.5)

Rus nüfusu, Adıge nüfusunun 2.6 katından fazla görünüyorsa da, aslında bu sayının yarıya yakını, 1990'larda Rus nüfusun çöküşünü önlemek için,Merkezi yönetimin desteğiyle getirilerek Adigey'e yerleştirilmiş ve büyük çoğunluğu emekli (1998'de 128 bin emekli) olan bir nüfustur;buna rağmen Rus nüfus,yine de,giderek azalmaktadır:1989'da 293.640 (% 68) olan Rus nüfus 2002'de 288.280'e (% 64.5'e) düşmüş, Adıge nüfusu ise 95.439 (% 22.1)'dan 108.115'e (% 24.2) yükselmiştir.

Adıge yerleşmeleri kuzeybatıdan başlayıp güneydoğuya doğru bir yay gibi uzanmak üzere,Orta Kuban ve Orta Laba ırmaklarının sol kıyılarında öbek öbek dağılmışlardır. 40'ın üzerinde bir Adıge yerleşimi (köy ve belde) vardır. Ayrıca Adıge nüfuslu Adıgeysk kenti (Адыгэкъалэ;12.2 bin) ve kentsel alanı (82.5 km.kare) dışında, Adıgeler başkent Maykop (2006'da 156.800) ile Krasnodar kenti yakınındaki Yablonovski (Кощхьабл; 2006'da 25.063) ve Enem (Инэм; 17.654) beldelerinde de yoğundurlar. Bir de Maykop kentsel alanı (53.6 km.kare) içinde Sırbistan'ın Kosova bölgesinden getirilen Adıgeler için,1999'da kurulan "Mafehable" köyü vardır.

Giaginski ve Maykopski rayonlarında nüfus çoğunluğu Adıge olan bir yerleşim birimi yoktur,Adıgeler,Adıge Sürgünü sırasında buralardan temizlenmişlerdir,daha sonra buralara yeniden yerleşen Adigeler şimdi dağınık ve azınlıktadırlar. 1989'a değin köylü karakterini (% 78) korumuş olan Adıgeler, artık kentlere göç yoluyla yerleşmeye başlamışlardır. Çoğunluğu kentli olan Rusların daha çok bölge dışına göç ettikleri, RF içlerine dağılmış olan Adıgelerin bir bölümünün de AC'ne döndükleri görülmektedir. Adıgeler içinde anadilini bilmeyenlerin sayısı azdır. Ama geçmişin olumsuz politikaları nedeniyle, Adıgelerin önemli bir bölümü halen anadilinde okuma yazma bilmemekte, Rusçadan yararlanmaktadır.

Eğitim

Adıge yazısı,1927'den önce Arap, 1927-1937 arası Latin harflerini kullanmış,1937'den bu yana da Kiril (Rus) alfabesini kullanmaktadır .Maykop'ta iki büyük müze,4 tiyatro,Adıge dilinde bir edebiyat dergisi (Zeqoşnığ,üç ayda bir) ve bir resmi gazete (Adıge maq,haftada 5 gün),RF merkezine bağlı Rusça ve Adıgece (birkaç dakika süreli,göstermelik) radyo ve tv yayını vardır.Diasporanın internetten Adıgece radyo ve tv yayınları da sürmektedir (İsrail Kfar-Kama'dan 24 saat yayın yapan "Nafna" internet radyosu,vd).

Başkent Maykop'taki çeşitli kültürel kurum ve kuruluşlar arasında Adıgey Devlet Üniversitesi, Maykop Devlet Teknoloji Üniversitesi ve AC Tembot K'eraş İnsanlık (Sosyal Bilimler) Araştırma Enstitüsü RF'de aranan eğitim kurumları arasındadır.Özellikle ilk üniversitenin Adıgey'in dışında,Şapsığ nüfusun (tahminen 12 bin) yoğun olduğu Soçi'nin Lazarevsk beldesinde 6 fakültesi, Novorossiysk'de üç, Azak Denizi kıyısındaki Yeysk kentinde de 1 fakültesi açılmış bulunuyordu.Ayrıca Maykop'taki AC Tembot K'eraş İnsanlık Enstitüsü de Adıge dili,edebiyatı,tarihi, folkloru,etnografyası, ekonomisi ve arkeolojisi konularındaki çalışmalarıyla tanınmıştır.Cumhuriyette 8 devlet ve 23 de yerel müze bulunmaktadır.Maykop'taki Adıge Ulusal Müzesi'nde önemli bir bölümü Milat öncesine ait 70 bin değişik arkeolojik yapıt (örnek) bulunmaktadır.Ayrıca Moskova'daki Doğu Halkları Müzesi'nin Maykop'taki şubesi olan Kuzey Kafkasya Müzesi de önemlidir.

AC'de,birkaç evlik olan çiftliklerde (khutor;mezra) okul yoktur,bazı küçük köylerde de 1-4 sınıflardan oluşan ilkokullar vardır.Bu nedenle taşımalı eğitim sistemi de uygulanmaktadır.

Resmi dil olmasına karşın Adıgece,Adıgeler arasında gündelik bir konuşma dili,kısıtlı bir eğitim ve yayın dili olmaktan öteye kullanılamamakta,Adıgecenin yerini giderek Rusça almaktadır.Resmi yazışmalar ise Rusça yapılmakta ve bu son dönemlerde hızlandırılan bir Rus asimilasyon politikası uygulanmaktadır.Adıgece artık kentlerde pek konuşlmayan,AC Devlet Parlamentosu-Khase'de (Хасэ) ve devlet işlerinde kullanılmayan ve giderek toplumsal işlevini yitiren bir dil olmak üzeredir.

2006 yılı başlarında,o zamanki AC Devlet Başkanı Hazret Sovmen'in (Шъэумэн Хьазрэт) Adıgece lehinde ağırlığını koymasıyla,AC Devlet Parlamentosu-Khase tarafından,RF'de örneği bulunmayan yeni bir "Eğitim yasası" çıkarıldı ve Adıgece de Adıge kökenli tüm öğrenciler için zorunlu bir eğitim dili yapıldı.Böylece AC'de Adıge kökenli toplam 14.441 öğrenciden 21'i dışında, kalanı Adıgece anadili eğitimi olanağına kavuşturuldu.Böylece,bir kazanım olarak,bazı çevrelerce desteklenen Rus asimilasyonu uygulamalarını kesintiye uğratıcı önemli bir karşı adım atılmış oldu.Ama,bazı çevreler,yaşadıkları yerin (AC'nin) iki resmi dilinden biri olan Adıgecenin,sadece Adıge kökenli öğrencilerle sınırlı da olsa, daha yaygın ve zorunlu bir eğitim dili yapılmasına karşı aşırı bir tepki göstermişlerdi.

2006'da çıkarılan bu "Eğitim yasası","Adıge maq" (Адыгэ мaкъ;internet) gazetesinin 29 Agustos 2006 tarihli bir haberine göre,28.08.2006'da,Adıgey Devlet Parlamentosu-"Khase"de,bazı AC milletvekilleri tarafından verilen bir değişiklik önergesi üzerine yeniden görüşülmüş;bazı milletvekilleri,Adıgecenin Rus dilli öğrencilere de dayatıldığını, öğrencilerin Rusça ders saatlerinin azaltıldığını,uygulamanın RF Anayasasına ve İnsan Haklarına "aykırı" olduğunu ve eski uygulamaya dönülmesi gerektiğini savunmuşlardı,ama sözkonusu değişiklik önergesi oylama sonucu reddedilmişti.

Din

Adıgeler arasında "Çok tanrılı" (Politeist) bir inanç sistemi vardı.En büyük tanrıya "Tha" ("Тхьa" ya da "Тхьашхо"; Bütün tanrıları ve herşeyi o yönetirdi) derlerdi.Daha sonra gök,yer,deniz,ırmak ve benzeri tanrılar gelirdi. Gök tanrıları içinde "Şıble" (Yıldırım Tanrısı; Şıble'den,cezalandırıcı sayıldığı için çok korkulur,yıldırım çarpmış ağaçlar ve kişiler kutsal sayılır,yıldırım çarpmış ağaç altına sığınan suçlulara bile ilişilmezdi.Şıble,Tha'nın cezalandırıcısıydı,Şıble'yi yumuşatmak için annesi Şıç'e/Şimşek peşinden koşardı),"Zavatha" (Savaş Tanrısı; Savaşlardan önce adına ayinler düzenlenir,koruyuculuğu istenirdi),"Sozerıha" (Yolcular Tanrısı; Hayırlı ve esirgeyici bir yolculuk için,fırsat bulundukça durulup 'beliren' işaretleri karşısında dua edilirdi),"Zek'otha" (Зек1отхьэ; Sefere Çıkanlar Tanrısı),"Psatha" (Ruhları/псэ/pse'leri Yöneten Tanrı),"Vaşotha" (Ошъэтхьэ; Gökyüzü Tanrısı),vb bulunuyordu.Adıge mitolojisine göre,Gök tanrıları yerde olup bitenleri görerek gökyüzünde oturuyorlardı.

Yer tanrıları içinde "Kutıj" (Къутыжъ; Adalet Tanrısı,her köy ya da yöre için seçilmiş ulu bir Meşe ağacına ruhundan bir öz/псэ verirdi,Adıgeler de bu meşe ağacının kutsal bir ruh taşıdığına inanır,o ağacın etrafında toplanıp 1950'li yıllara değin Türkiye'de,özellikle yağmur duasında bulunurlardı; koruyucu ve yardım edici bir tanrı idi),"Mezıtha" (Orman ve Avcılar Tanrısı; Altın postlu erkek bir domuzun sırtında dolaşırdı; ormana sığınanları korur,yavrulama mevsiminde avlananları cezalandırır,onun buyruğuyla geyikler toplanır ve kızlar tarafından sağılırdı),Mez-guaşe (Orman tanrıçası),"Çıg-guaşe" (Ağaç Tanrıçası),"Thağelıg"-"Тхьэгъэлыдж" (Ekinler ve Bereket Tanrısı; Şk'ehuj-Шк1эхъужъ ve Çuhon-Цухъон adlı iki öküzü bir gecede Laba ile Kuban ırmakları arasındaki otları yiyebilir,bir seferinde katlamalı sekiz yüz araba yükünde buğday kaldırırdı,bereket saçan altın boynuzlu koçu da T'ıj/Т1ыжъ idi),"Amış" (Küçükbaş Hayvanların Koruyucu Tanrısı),"Akhın" (Ахын; Büyükbaş Hayvanlar Tanrısı; ilkbaharda sürüden bir beyaz düvenin,böğürme sesinden Akhın tarafından kurbanlık olarak seçildiği anlaşılır,düve sütle yıkanıp salınır,kurban alanı Thaç'eğ mez (Тхьaч1эгъ мэз) ormanına ulaşması beklenir,düve nerede çökerse,o yerin Akhın tarafından kurban yeri olarak belirlendiğine inanılır,düve o yerde büyük bir dini ayin düzenlenerek,Akhın için kurban edilirdi);"Tlepş" (Лъэпшъ; Demirci ve Ateş Tanrısı; bütün tarım ve çalışma aletlerini ilkin o yaptı;yaptığı kılıçlar sihirli özellikler taşırdı; bir haftalık yolu bir günde alır,ırmağı atlayarak,dağı sıçrayarak aşardı); Kodes (Къодэс; Deniz Tanrısı; Büyük bir balığın sırtında dolaşırdı);"Khıpeguaşe" (Хыпэгуащэ; Deniz Tanrıçası),"Psıhoguaşe" (Псыхъогуащэ-Irmaklar Tanrıçası),"Sevseres" (Denizlerden Haber Getiren Rüzgar Tanrıçası),"Blevıs" (Yılan Tanrıçası; ilk kez bir yılan görüp aynı yılanı öldüren bir kişi,o yılanın ağzına bir fasulye koyup gömer ve oradan yetişen fasulyeyi ağzına alırsa,o kişi,fasulye ağzında kaldığı sürece,Blevıs tarafından görünmez yapılırdı),"Merıse-guaşe" ya da "Meyrem" (Мерэм; Arıcılar Tanrıçası),"Kheteguaş" (Хэтэгуащ; Bahçelerin koruyucu tanrıçası),"Sozreş" (Ev halkını koruyan Doğurganlık Tanrıçası),vb tanrılar vardı.Yer tanrıları,insan görünümünde olup,insanlarla senli benli konuşur,dahası insanlarla evlenir,ilişkilerde bulunabilirlerdi.

Adıgeler "vıdı" (уды), "neğuç'ıtse" (нэгъуч1ыцэ; memesi sırtında bir kadın idi ve bakanı taşa çevirirdi,ama gizlice yanaşıp sırtındaki tek memeyi emmeyi başaranı da çocuğu imiş gibi görür ve yardımcı olurdu) ve "vıserej" (усэрэжъ) gibi olup biteni gören ve geleceği bilen kişilerin ve kahinlerin yaşadığına da inanırlardı.Adıgelerin inandığı daha başka tanrı, peri ve mitolojik yaratıklar da vardı.

Adıgeler kutsal meşe ağacı kültüne inanır,ulu meşe ağaçları altında toplanıp karar alır, ayin ve ritüeller düzenlerlerdi.Adıgelerin Thaç'eğ mez (Тхьaч1эгъ мэз; Tanrı korumasında olan orman) ve Çığeyej (Чъыгеэжъ; Kadim,kutsal meşe ağacı) gibi adlar taşıyan yöresel koruları ve seçilmiş meşesi bulunan seçilmiş dua yerleri vardı: Örneğin,Düzce ili Merkez ilçesinin Sarayyeri (Къоук1ьэхьаблэ/Kovk'ehable) köyünde "Kakırtama" (Къакъыртамэ) denilen seçilmiş dua yerinde ve dibinde bir kaynağı ve küçük göleti bulunan bir ulu meşe ağacı 1960'lı yıllara değin,özellikle yağmur duaları yapılan ve kurdeleler bağlanarak dileklerde bulunulan bir "kutsal ağaç" olarak,100 yıl kadar korunmuş,sonunda da köy muhtarlığı tarafından kestirilmiştir.Daha önceleri,sopalara takılı,insan (genç kız) görünümlü ve bezden yapılma temsili "Hantsi-guaşe" (Хьанцигуащэ; Yağmur tanrıçası) bebekleri taşıyan çocuk,kadın,genç kız ve henüz ergen olmamış genç erkekler,dua yerine yaklaştıklarında yoğunlaşmak üzere,çift sıra halinde,Arapça ve Adigece dua ve ilahiler okuyan köyden bir kadını,sık sık "amin" nakaratlarıyla izleyerek Kakırtama'ya varırlardı.Burada yapma bebekler ve ailelerin bereket ve doğurganlığı temsil eden ilk çocukları,yağmur yağması dilekleriyle suya daldırılarak ıslatılır,ergenlik çağına erişme dönemindeki delikanlılar, birbirlerini meşe dibindeki küçük göle atar, kızlar ve delikanlılar birbirlerini ıslatmaya çalışır,eğlenir,sonunda toplu bir dua edilir,ardından meşe dallarına dilek kurdeleleri bağlanır,hazırda getirilmiş olan kumanyalar,yani "halıjö" (хьалыжъо,yağda kızartılmış peynirli ince börek),"metaz" (içi peynirli,suda pişirilmiş buğday hamuru,Şapsığca: псыхьалыжъо/psıhalıjö),"halığuj" (хьалыгъужъ,içi üzüm,ezme soslu ceviz,vb konarak fırında pişirilmiş buğday ekmeği) yenirdi.Bu törene,sonraları yetişkin erkekler katılmaz olmuşlardı.Yetişkin erkekler,köy imamı ile birlikte ayrı bir yağmur duasına çıkıyorlardı.

Adıgeler,uğurlu saydıklarından bahçelerinde beyaz horoz bulundurur,beyaz horozun gökyüzündeki büyük beyaz horozun ötüşünü duyduğuna,küçük beyaz horozun da kendi sesini gökteki büyük beyaz horoza duyurduğuna,ondan yağmur ve bereket dilediğine inanırlardı.

Politik kararlar almak için,genellikle su kenarlarında ve meşe ağaçları altında toplanan halk meclislerine "Khase" (Хасэ) denirdi. Khase, yuvarlak bir daire biçiminde toplanır,orta yere bayrak ya da flama dikilir,sadece seçilmiş Khase üyeleri yere serilen minderlere oturur ve konuşur,oturuma da "Thamate" (Başkan) adı verilen biri başkanlık ederdi.Toplantılar halka açık yapılır,alınan kararlar sözcüler tarafından yüksek sesle duyurulurdu.Görüşme ve tartışma sonucu alınan kararlara,itirazsız uyulurdu.Yasa hükmünde geçerliği olan Khase kararlarına da "Khabze" (Хабзэ; yasa,adet) denirdi.Bütün bunlara ilişkin çok sayıda anlatı toplanmış ve birçoğu da yayınlanmıştır.

Adıgelerin 1864 öncesi bağımsızlık döneminden kalma Şapsığ ve Natuhay bayrakları halen Maykop'taki Adıge Ulusal Müzesi'nde korunmaktadır.Şimdiki AC bayrağı ise,19.yüzyılda bütün Çerkesya bölgelerini (eyaletleri) temsil etmek üzere kullanılmış olan,ama orijinali bulunamadığından,kitaplardaki resimlerden yararlanılarak ve kısmen de değiştirilerek çizilmiş bir bayraktır.

Adıgeler arasında Musevi ve Hristiyan inançları da izler bırakmıştır. Örneğin "Cumartesi" günü karşılığı "Mefezaqo" (Musevi: Tek Gün),"Pazar" günü karşılığı "Thavmafe" (Hıristiyan: Tanrının Dinlendiği Gün),"Hafta" karşılığı "Thamafe" (Büyük Tanrı Günü) gibi deyimler bunlardandır.

Adıgeler arasında 6.yüzyılda Bizans yoluyla Ortodoks daha sonra Venedik ve Ceneviz'liler yoluyla da Katolik inancı yayılmaya başladı ve kiliseler inşa edildi.Hıristiyanlık 10-11.yüzyıllarda Adıgeler arasında oldukça yayılmış bir durumdaydı.Adıgeler Hıristiyan dinine "Çelehstan" (Чэлэхъстан), "Çiristan" ya da "Kiristan",paskalyaya Ut'ıj (1ут1ыжъ),rahip ve papazlara da "Şevgen" diyorlardı.Bununla birlikte,Hıristiyanlık yanında, 17-18.yüzyıllarda politeist (мэджуси) inançlar da yaygındı.

Özellikle 15-16.yüzyıllarda Türkler ve Kırım Tatarları aracılığıyla yayılmaya başlayan Müslümanlık 17-19.yüzyıllarda güçlendi. Yine de eski inançlar bütünüyle silinmedi.Örneğin,19.yüzyıl başlarında, papazlar eşliğinde ve büyük haçlar karşısında sığır kurban ediliyordu.Ayrıca veba ya da başka bir salgın hastalık karşısında,Adigeler, köylerini ya da bölgelerini diktikleri çekiç görünümlü haçlarla ("Kaş" ya da "Пхъэзэкъупцэ") çevirip salgından korumaya çalışıyorlardı.Ayrıca evlerinin içlerini de,korunma amacıyla, çekiç biçimli haçlarla donatıyor, mumlar yakıyorlardı.7-9.yüzyıllarda Karadeniz kıyısında bulunmuş olan Grek yerleşimi Nikopsis başlıca dini merkezdi.Ayin ve dualar Grekçe yaptırılıyordu.

Adıgeler şimdi Sünni/Halefi'dirler,kendi bölgelerinde Maykop'taki "Adige Cumhuriyeti ve Krasnodar Krayı Müslümanları Müftülüğüne" bağlıdırlar.

Dil

Kuzeybatı Kafkas ya da Abhaz-Adıge dillerinden biri olan Adıgece,doğu (dağ) ve batı (ova) biçiminde iki kola ayrılmaktadır:

Doğu kolu "Kabartay"("Qeberdeyıbze" ya da "Adıgebze") adını taşır ve dört lehçeye ayrılır:1.Asıl Kabartay (Baksan),2.Mozdok Kabartay (Kuzey Osetya'da ve Stavropol Krayda yaşayan Ortodoks Hıristiyan Kabartaylar tarafından konuşulur),3.Besleney (Karaçay-Çerkesya ve Krasnodar krayında toplam 4 köyde konuşulur) ve 4.Kuban Kabartay (Adıgey'de 4 köyde konuşulur);edebiyat dili olanı asıl Kabartay lehçesinden (Baksan ağzı) geliştirilmiş olup Kabardey-Balkarya veKaraçay-Çerkesya'daki resmi dillerdendir.Asıl Kabartay lehçesinin,Baksan ağzı (Baksan Irmağı boyunda konuşulur) dışında üç ağzı daha bulunur:1.Terek ağzı (Terek Irmağı boyunda konuşulur),2.Malka ağzı (Malka Irmağı boyunda konuşulur) ve 3.Kuban-Zelençuk ağzı (Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti'nde konuşulur).2002'de RF'deki toplam Kabartay sayısı,519.958'i "asıl Kabartay" ve 60.517'si de Kabartayca konuşan "Çerkes" olmak üzere 580.475 idi.

Batı kolu "Adıgece" (Adıgabze) ya da eski deyimiyle "K'yah" dili (К1ах-Ova dili) adını taşır,kendi içinde kıyı ve bozkır lehçeleri biçiminde iki ayrı öbeğe ayrılır.Kıyı öbeğini (Хы1yшъо1усхэр-Deniz kıyısında oturanlar) oluşturan Şapsığ ve kısmen Hak'uç (Хьак1уцу; Thağepş-Kirova köyünde konuşulur) lehçeleri ile,daha doğuda iç bölgelerde konuşulan bozkır lehçelerinden Bjeduğ,K'emguy (К1эмгуй ) ve Abadzeh (Абдзах; Hakurınehable ve 1999'da Kosova'dan dönenlerce kurulan Mafehable köylerinde konuşulur) lehçeleri halen konuşulmakta olup,resmi Adıge (edebiyat) dili K'emguy (Rusça: Temirgoy) lehçesinden geliştirilmiştir .Kafkasya'da artık konuşulmayan birçok Adıge lehçesi ise (Natuhay,Hatukuay,Mahoş,Vıbıh Adıgecesi,Barakay,vb) halen Diaspora'da konuşulmaktadır.

Adıgece,bir eğitim dili olduğu Adıgey dışında, Krasnodar krayındaki ve İsrail'deki Adıgelerin devam ettiği devlet okullarında da bir seçmeli ders olarak devletçe okutulmakta;ayrıca Ürdün'de de bir özel okulda (Emir Hamza Okulu) seçimlik bir ders durumundadır.2002'de RF'de,Şapsığ nüfus (12 bin kadar) dışında,Adıge sayısı 131.769 idi;buna rağmen,Adıge dili,Maykop ve Soçi'deki (Lazarevsk) ilgili fakülte ve kurumlarda akademik ya da Adıgece dersi öğretmenlerini yetiştirme amaçlı olarak işlenmektedir.Adıgece,Kafkasya dışında Türkiye,Irak, Suriye,Ürdün,İsrail, Lübnan,Mısır, Libya,AB ülkeleri (Almanya, Fransa, Hollanda, Belçika, Avusturya,Bulgaristan,vb),İsviçre,ABD (New Jersey,NewYork,California),Kanada,Avustralya'da ve toplam 40 kadar ülkeye dağılmış topluluklar arasında da konuşulmaktadır.

Sovyetler dönemindeki ve günümüzdeki durum:

İç savaş döneminde,özellikle 1918'de, Adıgeler beyaz ve kızıl birlikler arasında kalıp büyük bir nüfus kaybına uğradılar.

1922'de batılı ya da asıl Adıgeler için Krasnodar merkezli Adıge Özerk Oblastı (sancak) ile,1880'lerde Orta Laba boyundan, Karadeniz kıyısındaki eski yerlerine dönebilen Adıgeler için de 23 Eylül 1924'te Tuapse merkezli Şapsığ Ulusal Rayonu(ilçe) kuruldu, ama Şapsığ rayonu, 20 yıl sonra, 24 Mayıs 1945'te kaldırıldı.Rusya yönetimi, 55 yıl boyunca baskı altında tutulan ve yöresel-toplumsal özerklikleri geri verilmeyen Şapsığları,1999da bir tür "koruma altına" aldı ve onlara kısıtlı haklar ve küçük bir "yerli toplumu statüsü" verdi,ama Şapsığlara,bazı sürülmüş küçük RF toplulukları örneğinde (Karaçay,Balkar,Çeçen,İnguş,vb) olduğu gibi toprakları geri verilmedi,Şapsığların durumu,daha çok 1944'te Kırım'dan sürülmüş olan Kırım Tatarlarının durumuna benzemektedir.Adıge ÖO ise 2 Temmuz 1991de cumhuriyet (devlet) statüsüne yükseltildi ve böylece,İkinci Dünya Savaşı boyunca da iyice ezilmiş olan Adıgeler yeniden toparlanmaya başladılar.

Adıgelere Stalin döneminde,çalışma kamplarına sürülme,hapis ve idamlar biçiminde terör uygulandı.Özellikle İkinci Dünya Savaşı sırasında savaş ve Almanlara karşı sürdürülen partizan direnişleri sonucu yetişkin Adıge erkek nüfusunun çoğu (15 binden çok Adıge) yokoldu ve uzun bir süre toparlanılamadı.Almanlara karşı savaşta,eski Sovyetler Birliği içinde,koca cumhuriyet ve krayları da aşarak, nüfusuna göre en fazla şehit veren ve en çok da Sovyetler Birliği Kahramanı çıkaran bölge,küçücük Adigey'dir,Adigelerdir.Özellikle SSCB Kahramanı ve Adıge şairi Hüseyin Andruhay'ın (Андрыхъое Хъусен;1921-1942) anıtı,RF ve Adigey (Şevgenovski rayonu merkezi Hakurınehable) dışında,bugün Ukrayna'da,şehit olduğu yerde de dikilidir.

AC Devlet Parlamentosu-Khase,Karadeniz kıyısında yaşayan Şapsığlar için bir özerk bölge yönetimi kurulması,ayrıca AC sınırlarında bir değişikliğe gidilerek,AC topraklarının doğuda Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti'ne,güneyde de Karadeniz kıyısındaki Abhazya Cumhuriyeti'ne değin uzatılması taleplerinde bulundu.15 Nisan 1995'te Krasnodar krayı Valiliğince yapılan bir açıklamada,Şapsığlara özerklik verilmesinin Krasnodar krayına değil,RF üst makamlarına ait bir yetki olduğu açıklandı.AC'nin toprak talebi de,özellikle Krasnodar kraylı Kazakların tepkileriyle karşılaştı.AC'nin istemiş olduğu yerler Krasnodar Kray'a bağlı Mostovski rayonu ile, Soçi metropoliten alnının bir bölümünü kapsıyor olmalıydı.

AC'nin,tarihsel Adıge toprakları üzerinde doğal sınırlara kavuşma ve Krasnodar Kray kuşatmasından kurtulma isteği,AC'nin lağvedilmesi ve topraklarının Krasnodar Kray'a katılması içerikli karşı bir kampanya açılmasına yol açtı.Kampanya 2006'da durdurulabilmiştir.

Kabartayca konuşan doğu Adıgeleri de, 12 Ocak 1922'de kurulan "Karaçay-Çerkes Özerk Oblastı" ile 16 Ocak 1922'de oluşturulan "Kabartay-Balkar Özerk Oblastı" içinde yer aldılar.Kabartay-Balkar ÖO 5 Aralık 1936'da,Karaçay-Çerkes ÖO da 3 Temmuz 1991'de cumhuriyet oldu.

Temsil Edilmeyen Halklar ve Uluslar Örgütü-UNPO,15-19 Temmuz 1997'de,Estonya Otepaa'daki toplantısında,19.yüzyılda Çerkeslere soykırım yapıldığını,bu halkın %90 oranında Türkiye,Suriye ve Ürdün topraklarına sürüldüğünü,Rusya Federasyonu ve uluslararası topluluk tarafından Çerkeslere Sürgün Ulus Statüsü verilmesi gerektiğini,RF'nin Çerkeslere çifte vatandaşlık hakkını ve Çerkes halkının kendi tarihsel topraklarına dönebilme garantisini vermesi çağrısında bulundu.

23.12.2006 tarihli resmi "Adıge maq" (Адыгэ макъ) gazetesinden (internet yoluyla) verilen bir habere göre,RF Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından onaylanan ve RF'nin ülke dışında yaşayan soydaşlarının (Rus,Adıge,vb) dönüşü ve Rusya Federasyonu'na yerleştirilmesi içerikli bir hükümet kararı,bütün yerel birimlere gönderilmiş ve bu birimlerin kendi diasporalarına ilişkin programlarını hazırlayıp Rusya Bakanlar Kuruluna göndermeleri istenmişti.Bu çerçevede,Adige Cumhuriyeti de, kendi Diasporası ile ilgili bir "Devlet programı" hazırlayarak,22 Aralık 2006'da Parlamento (Khase) onayı ile kabul etmiştir.Program, Ocak 2007'de görüşülmek üzere Rusya Federasyonu Bakanlar Kuruluna gönderilmiştir (Ayrıca bk.Ajans Kafkas,"Adigey'in dönüş taslağı hazır",internet).Merkezden onanıp geldiğinde,Adige Cumhuriyeti'nde yeniden görüşülecek olan bu "Devlet programı" ile Diaspora Adıgelerine de, 1864'de deporte edildikleri eski anayurtlarına yeniden dönüş yolu,sembolik düzeyde de kalsa, yasal olarak,belki de ilk kez açılmış olacaktı.Ama,2007'de AC'nin Türkiye,Suriye,Ürdün,vb yerlerden olası dönüş beklentileri,RF yönetimince boşa çıkarılmış,RF'nin dönüş kotaları RF dışındaki Ruslara dağıtılmakla yetinilmiştir.

Ruslar 1998'de RF Hükümetinin iskan garantisi ile Sırbistan'ın Kosova bölgesinden savaş koşullarının dayatmasıyla,bir tür zorunlu olarak getirilip Maykop kentsel alanı içinde oluşturulan Mafehable köyüne yerleştirilen sembolik düzeydeki bir Adıge nüfus (hepsi 174 kişi idi,bazıları sonradan Kosova'ya geri dönmüştür) dışında,toplu Adıge dönüşlerini hoş karşılamamaktadırlar.Kosova'dan dönüşün de,1989-2003 yılları boyunca AC'ye yerleştirilen 155.400 tutarındaki Rus yerleşimci için belirecek olası tepkileri perdeleme (gizleme) amacıyla yaptırıldığı anlaşılmaktadır.Ayrıca,RF Hükümeti,Kosovalı Adıgelere verdiği iskan garantisi sözünü bile tutmamıştır,çünkü halen,10 yıldan beri yurtlarda barınmaya çalışan ve süründürülen evsiz Kosovalı aileler bulunmaktadır.

Dönüş içerikli sözkonusu RF Devlet programı 2007'de yasalaşmıştır.RF'nin dışarıda yaşayan soydaşlarının dönüşüne ilişkin olarak yeni kabul edilmiş olan bu federal yasa gereğince dağıtılan 50 kota içinden birinin bile Adıgey'li birine olsun verilmediği,1860'larda topraklarından etnik temizlik yoluyla çıkarılmış,soykırım uygulanmış ve topraklarına el konulmuş olan 2 milyonluk Adıge ya da Çerkes nüfusunun şimdiki torunlarının yok sayıldığı,yani 1864 yılı Adıge etnik temizlik,soykırım ve sürgünü olayı için "olmamış" olduğu izlenimi yaratılmak istendiği,Yasa'nın sadece,1991'de SSCB'nin dağılmış olması sonucu RF dışında kalmış olan Rus,vb gibi eski bir Sovyet nüfusunu kapsadığı anlaşılmıştır.Bu bakımdan Adıgelerin istediği gibi yeni bir demokratik yasal düzenleme ya da düzeltme yapılmadığı sürece, Adıgelere tarihi ülkelerine dönüş yolu,1864'ten beri olduğu gibi,şimdi de kapalı tutulmuş olacaktır. Demokratik Adıge kuruluşları,sürgündeki nüfusa,yani tüm Adıge ya da Çerkes Diasporasına,1997 Unpo kararına da uygun olarak,ilkesel düzeyde, "RF'ye yerleşme hakkı ve çifte vatandaşlık verilmesini" talep etmektedirler.

Rusların ise,Adıgelerin dönüşlerini istemedikleri, dönüş sorununu da,Diasporadan gelip Kafkasya'ya yerleşmiş olan küçük bir Çerkes nüfusu (birkaç yüz kişi) ile kapatmayı planladıkları söylenmektedir.Bu arada AC'ne dönüş içerikli Çerkes örgütlenmelerinin bir çoğunun da RF servislerinin hizmetinde oldukları,bunların politik Rus nüfus yerleştirmelerini gizledikleri,şimdiki yoğun Ruslaştırma politikalarını da,iç ve dış kamuoyundan sakladıkları söylenmektedir. Bu arada,Adigece yayınlanan ciddi ve resmi "Adıge maq" (Адыгэ макъ) gazetesinin internet yayını 26.10.2007 gününden sonra,20.11.2007 gününe değin durdurulmuş,ardından politik ve eleştirel nitelikli yazılarına son verilmiş,magazin gazetesi biçimine dönüştürülerek,yeniden bir internet yayını "başlatılmış",ama bu yayın da,25.12.2007 tarihinde yeniden kesilmiş,10.01.2008'de de,yeniden "başlatılmıştır".

Maykop'ta yayınlanan Адыгэ макъ (Adıge maq) gazetesi dışında,Nalçik'te Kabartayca yayınlanan Адыгэ псалъэ (Adıge psatle) gazetesi de benzeri bir darbe yemiş,Çerkessk'te Kabartayca yayınlanan Чэркэс пэж (Çerkes pej) gazetesinin akıbeti bilinmezliğe karışmış,Soçi'de (Lazarevsk) 10 yıldan daha uzun bir süre yayınlanmış olan Шапсугия (Şapsugiya) gazetesi ise,Ruslarca kendini kapatmak zorunda bırakılmıştır.

Xabze (Gelenekler)

'' XABZE ÜZERİNE '' (Avk. Fahri HUVAJ)

Kavram, kapsam ve ilkeler

Türkçe’de “gelenek” kavramı genellikle “gelenek ve görenek”, “örf, adet”, “an’âne”, “töre”, “görgü kuralları” gibi deyimlerle ifade edilir. Ahlak kurallarıyla birlikte bütün bu deyimlerle ifade edilen kavramlar, toplumu düzenleyen geleneksel kurallar kapsamında değerlendirilebilir. “Din kuralları” ile “Hukuk kuralları” da toplumu düzenleyen diğer iki temel kural grubudur.

Geleneksel kurallar içinde yer alan kurallar nispeten farklı olmakla birlikte bu farklar çok belirgin ve kesin değildir.



Görgü kuralları : İnsan ilişkilerinde uyulması hoş olan nezaket ve saygı kurallarıdır. Bu kurallara uyanlar nazik veya kibar insan olarak takdir edilirken uymayanlar ise “kaba” ya da, argo deyişle, “kıro” gibi olumsuz nitelemelerle dışlanırlar.

Görenek : Daha çok iş ve meslek yaşamında bir şeyi eskiden beri görüldüğü şekilde yapma alışkanlığıdır. Uyulması uyan kişiye bir takım kolaylıklar sağlarken, teknoloji gelişimi açısından da geciktirici , olumsuz rol oynayabilir.

Gelenek : Daha çok sözlü kültür alanında olup, uzun süreden beri kuşaktan kuşağa aktarılan mitolojik ve tarihsel olaylar, öyküler öğretiler toplumsal alışkanlık ve yapış-ediş-lerdir. Aynı geleneksel değerleri paylaşan insanlar aynı şeylerden aynı biçimde haz alırlar ve kendilerini birbirleriyle daha yakın hissederler. Bunlara an’âne de denir.

Adet: Toplumda aynı şekilde yapılagelen davranışlar, uyulması gereken davranış kuralları olup, öncekilere göre daha etkilidir. Adetlere uymayanlar ayıplama, kınama gibi geleneksel yaptırımlarla karşılaşabilirler.

Adet ile Töre aşağı yukarı aynı değerdedir. Töre bir toplumda benimsenmiş toplumsal alışkanlık ve uygulamalar bütünü demektir.

Her ne kadar genellikle örf-adet biçiminde söyleniyor olsa da örf kavramı, adetten daha önemli kurallar içermekte olup, yaptırımlarda daha etkilidir. Hatta örf kuralları yerine göre hukuk kurallarına dönüşebilir, veya kaynaklık edebilir veya hukukun referans kabul ettiği somut bir dayanak oluşturabilir.

Ahlak kuralları ise iyi veya kötü biçiminde değerlendirilebilen insan davranışlarına ilişkin olup, manevi boyutu da olan, toplumun daha önemli saydığı davranış kural ve kalıplarını ifade eder.

Sosyoloji bilimi bu kavramlar arasında daha belirgin sınırlar buluyorsa da sosyolog olmayanlar için sınırlar o kadar belirgin değildir.

Din kuralları genel olarak Tanrısal kökenli ve inanç temeline dayanması ile ayrılır.

Hukuk kuralları ise yetkili yasa koyucu otoriteler tarafından oluşturulan aynı yolla değiştirilebilen veya yürürlükten kaldırılabilen pozitif kurallardır.

Çerkes kültürü içinde “geleneklerimiz” denildiği vakit (din kuralları dışında)bütün bu kurallar ve kavramlar ifade edilmiş olur.

Esasen hepsinin amacı insanı ve toplumu daha iyiye daha güzele götürmek, birey ve toplumun huzur ve güvenini sağlayacak mutlu bir dünya ve yaşam kurmak ve bunu korumaktır.

Adıge gelenekleri, geniş kapsamlıdır

Görgü kurallarından hukuk kurallarına kadar bütün toplumsal davranış kurallarını içerir. Neredeyse İslam dini gibi, doğum öncesinden ölüm sonrasına kadar insan yaşamının ve toplum ilişkilerinin her evresini kapsar.

Toplumsal yaşam pratiği içinde doğa-insan, insan toplum ilişkileri çerçevesinde kendiliğinden oluşan, tam anlamıyla “geleneksel” boyutu ve kesimi olduğu için, doğrudan demokrasi ilkeleri çerçevesinde bilinçli, istençli çabalarla oluşturulan doğal hukuk kuralları denilebilecek boyutu ve kısmı da vardır. Bu anlamda gelenek daha doğru ve özgün deyişle “Xabze ” , “Xase*” nin aldığı veya yasama organının kabul ettiği kanun anlamına gelir.

*Bu kelimedeki “x” harfi “ks” değil, Adıgecede ki ince “k” ve “h” seslerinin karışımı olan özel bir sesi ifade eder.

Evet, Xase’nin aldığı karar Xabze’dir.

Xase toplumun en yetkili ve biricik yasama organıdır.

Bir toplum kesiminde (örneğin bir yerleşim merkezinde, köyde) geneli ilgilendiren bir konuda bağlayıcı bir karar almak gerektiği takdirde, toplumun ileri gelenleri tarafından Xase için toplantı çağrısı yapılır. Buradaki “ileri gelenler” daha önceden seçilmiş, görevlendirilmiş yöneticiler olabileceği gibi, böyle yöneticiler yoksa toplumun yaşlılarından, bilgelerinden bir grup, o da yoksa soruna vakıf olan, toplumun nispeten saygı duyup ciddiye alacağı duyarlı bir grup da olabilir. Ancak yine de toplantının yöneticiliğini yaşlı ve bilge kişilerin yapması esastır, daha önemli ve etkili sonuçlar doğurur.






Köy bazında Xase toplantısını el alalım.

Girişimci grup, toplantının konusunu, uygun yer ve zamanını belirleyip tüm köylüye duyurur. Her ailenin büyüğü, ailenin diğer ileri gelenleriyle, katkıda bulunabileceğini düşündüğü bireyleriyle görüşüp görüşlerini belirler, netleştirir. Xase’ye doğrudan kendisi katılır veya güvendiği birini gönderir.

Böylece aile temsilcilerinden oluşan kurultay açılır. Toplantıyı yönetmek üzere en az üç kişilik bir kurul seçilir. ( Thamate/Thamade : Başkan, Thamate guadze/Thamade Khuedze: Başkan yardımcısı, Pşeriha/ Pşşaf’e: yaver, ulak) Başkan toplantıyı yönetir. Herkese söz verilir. Genel eğilime göre farklı görüş ileri sürenler ikna edilmeye çalışır. Tam ikna olmayanlar bile nezaketen çoğunluğun görüşüne katılır ve kararlar oybirliğiyle alınır. Alınan kararlar delegeler tarafından aileye, aile bireylerine tebliğ edilir. Artık kararlara uymak zorunludur. Bu zorunluluğun temel nedeni saygı, özsaygı ve sözünde durma ilkesine dayanan disiplin anlayışıdır. Toplantıya katılan ve kendisine söz hakkı verilen kişi, kendi iradesi ile o kararın oluşmasına katıldığına göre ; bundan sonra öyle yapacağına söz vermiş olmaktadır. İyi bir çerkes sözünde durmalıdır,öyleyse bu karara uymaması sözünde durmamak anlamına gelecektir. Sözünde durmamak ise onur kırıcı, aşağılık bir davranıştır. Kişinin kendisine saygı duymaması anlamına gelir.






Alınan karar, kişinin kendi görüşüne aykırı bile olsa, çoğunluğun aldığı karara uymak, topluma saygının gereğidir.

Köy bazındaki bu Xase uygulaması, bölge ve ülke düzeyinde de aynıdır. Yalnızca bölge Xasesinde aile temsilcileri değil köy temsilcileri, ülke düzeyinde de bölge temsilcileri görev yapar. Bu görevler ilke/kural olarak onursal görevlerdir.

Adıge Xabze thamate/Thamade odaklıdır


Denilebilir ki Adıge Xabze Thamate/Thamade çevresinde örülmüştür.

Thamate : Thame yate : Tanrılara veren ( sunakta yiyecekler sunan) demektir.

Thamade: Thaxem yade : Tanrıların (huzura ) kabul ettiği kimse demektir.

Tanrıların huzuruna çıkmak onlara yiyecekler, kurbanlar sunmak sıradan insanların değil ancak seçkin kişilerin işidir. Dolayısıyla Thamate/Thamade toplumun en bilge, yetenekli, becerikli, ehliyetli, seçkin kişilerine verilen bir onursal ünvandır.

Thamade, belirli toplum kesimine özgü bir görev, yada nitelik değildir. İslam’daki imamlık statüsüne benzer. Herkes, kendisinden daha ehliyetli birinin bulunmadığı bir toplumda, ortamda, imamlık yapabilir. Thamadelik de öyledir. Herkes kendisinin herhangi bir zamanda, herhangi bir zamanda bir şekilde Thamate olabileceğini hesaba katarak buna hazırlanmak zorundadır. Her aile de çocuğunu buna hazırlar ona göre yetiştirir.

Adıge toplumu, örgütlü bir toplumdur. Xabze’ye göre iki kişi birlikte bir iş yapacak olsa, biri Thamate, diğeri yardımcısı (Khuedze/Guadze)dir. Her iş olabildiğince grup halinde yapılmaya çalışılır. Her ailenin, mahallenin, köyün, bölgenin ve ülkenin bir Thamade’si vardır. Ayrıca yapılacak işlere ve toplum kesimlerine göre grup Thamade’si (Gup Thamade) de olur. Düğün Thamade’si, Gençlerin Thamade’si, Genç kızların Thamade’si v.b gibi)

Thamade, bu görevi yerine getirdiği sürece sorumlu O’dur ve O mutlak otoritedir. Ama bu otoritenin kaynağı da toplumsal, yani demokratik ve Xase’de olduğu gibi saygı, özsaygı ve disiplindir. Zira Thamade, bu görevi yürüttüğü sürece kararlarını Xabze gereği ve Xabzeye göre davranarak oluşturur. Kararlarını mümkünse toplumun tümüne veya değişik kesimlerine, küçük grup Thamadeleri’ne, en azından , varsa Nexhıjj Thamade’ye, hiç değilse yardımcısına danışarak alır. Nispeten demokratik olarak alınan kararların uygulanmasında merkeziyetçilik esastır. Bu anlamda Thamade otoritedir. Genel olarak ona mutlak itaat esastır.

Thamade, toplumun yapılacak işe göre en bilgili, birikimli ve dirayetli kişisidir. Bu kişi genellikle toplumun en yaşlılarından biri olur. Çünkü dirayetli olmak, öncelikle bilgi birikimi gerektirir. Geleneksel toplumda bilginin yegane kaynağı tecrübedir. Çok yaşayıp çok görmüş olan, çok bilgi sahibi olduğundan daha dirayetli olma şansına da sahiptir. Dolayısıyla Thamade olmaya daha layıktır. Amacı bir kez daha vurgulayalım ki ; genellikle yaşlının Thamade olmasının temel nedeni bilgili ve dirayetli olmasıdır. Thamade olmak için yaşlı olmak değil, bilgili, becerikli ve dirayetli olmak esastır. “Savaşta kılıcı, barışta dili ile önde olan başımızdır” sözü, Adıge kültüründeki demokrasi ve Thamade anlayışının özlü bir anlatımıdır.

Thamadelik, yalnızca bir saygınlık statüsü değil aynı zamanda bir görevdir, bir sorumluluk ve yükümlülük ifade eder. Dolayısıyla Thamadelik bir külfettir de. Bu nedenledir ki; hem bu külfetten esirgenerek korunması, hem de Thamade’nin saygınlığından yararlandırılmak üzere, bir bakıma eylemsi, Thamade denilebilecek bir Nexhıjj Thamade (Yaşlı Thamade) statüsü vardır. Thamade kim olursa olsun, yaşlı Thamade daha saygın yerde, Thamade’nin sağında ve doğal danışmanlık konumunda bulunur.

Adıge toplumunda bilgisi, birikimi, yeteneği, dirayeti ne olursa olsun her yaşlı daima saygıdeğerdir ve saygı görür. Yaşlıya kayıtsız, şartsız saygı esastır. Ama itaat yaşlıya değil, Thamade’ye, yani fiilen toplumu yöneten, sorumluluk taşıyan kimseye yapılır.

Adıge Xabze, geniş ve etkili bir otokontrol mekanizması ile denetlenir.

Klasik Adıge toplumunda, toplumun en uç kesimlerine kadar uzanan etkili ve geniş bir sanal devlet örgütlenmesi var gibidir. Zira herkes her koşulda kendisi ve toplum karşısında, Xabze kurallarına uymakla ve uyulmasını sağlamakla yükümlüdür. Bu kavramdaki temel ilke şudur: “Pfeşuaşer ğetsaç’e, selheç’ı P’ow şüaşem Wyimıç’!/ Pxuefaşşer ğezaş’e solheç’ır jip’ew şşapxhem wyimıç’! : Sen sana layık olanı yerine getir!Gücüm yetiyor diye sınırı / haddi aşma!”

Buna göre her Çerkes, her yerde daima kendisinin, ailesinin, toplumunun kendisinden beklediği, bekleyeceği, hiç değilse onaylayabileceği biçimde davranmalı, başka türlü davranmaya gücü, fırsatı ve olanağı var olsa bile başka türlü davranmamalıdır. Bu Adıge Xabze’nin en büyük güvencelerinden biridir.






Bu etkili ve yaygın oto kontrol mekanizmasının, başka deyişle, Adıge yaşamının ve anlayışının temel dayanağı ve kaynağı olan bir başka ilke de şöyle ifade edilebilir. “Zıfeşuaşem feşüaşer feğeşüaş! Zıfemışüaşem pfemışüaşe khızfyemığeşüaş! Zıxueffaşşem xuefaşşer xueğefaşşe, Zıxuemıfaşşem pxuemıfaşşer khızxuyemığefaşşe! : Layık olana layık olanı layık gör! Layık/ haddi olmayanın sana, layık olmadığını layık görmesine izin/fırsat verme!”

Bunun en önemli anlamı; toplumda herkese karşı ölçülü, saygılı, adalet ve hakkaniyet ilkelerine uygun davranmak, herkesten de aynı şekilde bir davranış beklemektir.

Adıge Xabze geniş bir aile ve akrabalık ilişkisini öngörür.

Denilebilir ki; insan, çevre ile zamanın ürünüdür. Yaratılış/oluş ilke ve kurallarını/doğa yasalarını Tanrı koymuş/kurmuştur. Ancak bu kurallar gereğince yaratılış veya oluşa, insanın da katılması Tanrı iradesinin gereği olup, bu; insanın sorumluluğunun da kaynağıdır. Bir bebeğin, şöyle veya böyle, şu veya bu yetenekte olmasında anne ve babasının, yedi kuşak boyu dede ve ninelerinin, onların aldığı gıdaların, yaşadıkları ortamların, bedensel, ruhsal/psişik yapılarının dahi etkisi/katkısı vardır.

Bu anlamda her Adıge bireyi, Adıge anlayışının, Adıge yaşam biçiminin, Adıge Xabze’nin, anayurt Kafkasya doğal çevresinin ve bu doğal çevrede doğup, oluşmuş Adıge toplumsal çevresinin ve tarihsel yaşam deneyim , birikimlerinin (yani zamanın) ortak ürünü ve bileşkesidir. Bu yüzdendir ki; özgündür, özeldir, daha güzeldir. Ve başka yerde yaşatılması, korunması, kendi iç dinamiği ve anlayışı içinde geliştirilmesi hiç kolay değildir, hatta olanaksızdır.

Evet, insan ve değerleri çevre ile zamanın ürününün bileşkesidir. İnsanın en önemli ürünü ise sözdür. Her söz bir öz taşır, bir yaşam deneyiminin ifadesidir.

İnsanın başka insanlara karşı bulduğu ilk sözler belki selamlaşmaya ilişkin sözlerdir.

Adıge kültüründe eylemden soyut bir selamlaşma söylemi yoktur. Bütün selamlaşma söylemleri bir eyleme bağlıdır. Bu selamlaşma söylemlerine burada giremiyorum. Ancak bu söylemlerin hemen hepsinden sonra söylenen “yeblağ/yeblağe!” veya “Gyeblağ/geblağe!” söylemi üzerinde duracağız.

Adıgece’de “blı” yedi demektir ve en ilginç eklerden biridir. Sanki biraz kutsal gibidir. Adıgeler’in, haftanın yedi günü olduğunu öteden bildikleri anlaşılıyor.

Pazartesi: blıge/blışha: ”yedinin başı” demektir. Gökteki takım yıldızı “jöğue zeşibl / veğue zeşibl: yedi yıldız kardeştir. Yedi gün, yedi yıl, yedi kuşak Adıge kültüründe önemlidir.

Selamlaşma sözlerinden sonra söylemler gelen “yeblağe/gyeblağe” söylemi “yaklaş”, “yakınlaş”, “akraba ol”, “akraba arasına katıl”, “yedi kuşak arasına gir” anlamlarına gelir. “L’ewıjjır bjjiblç’e mawe:soy/gen yedi kuşak öteye sıçrar deyişi hem tıbbi/genetik bir yaşam pratiğine, bilimsel ve teknolojik bir düzeyde işaret eder, hem de Adıgeler’deki geniş akrabalık anlayışını belirtir. Adıgeler’de aynı soydan gelen yedi kuşak, akraba sayılır ve bu akrabalar arasında evlenme olmaz. Bu anlayışın tam olarak geçerli ve egemen olduğu dönemlerde Adıgeler’de doğuştan, zeka engelli veya özürlü insanların görülmediği, yabancı gözlemcilerin tespitlerindendir.

İşte “ Yeblağe” bu yedi kuşak arasına katıl anlamına gelir ki Adıgeler’de bir aileye hamil olan kimse ile o aile arasında, akrabalık düzeyinde bir saygı ve bağlılık oluşur.

Blağe : yakın akraba hısım demektir.

“Blaner gızşalhfiğem yek’uel’ejı / blaner şşalhxuam yok’uel’ej: yiğit olan doğduğu yere döner” anlamına geldiği gibi “hiç değilse yedincisi doğum yerine döner anlamına da gelir.”

Kısacası, Adıge Xabze’de yedi kuşağı kapsayan geniş bir akrabalık anlayışı esastır. Bu da sağlıklı ve güçlü bir toplum oluşumu ve düzeni açısından büyük önem taşır.

Adıge Xabze’ye göre toplumda herkes özgürdür. Gençler daha da özgürdür.

Denilebilir ki; Adıge yaşamının temeli bireysel özgürlük ve buna karşılık bireysel sorumluluktur. Toplum özgüveni tam, kişilikli özgür bireylere dayanır ve böyle bireyler yetiştirmeyi hedefler. Adıge toplumunda, feodal dönemde kölelere bile dahili ölçüler içinde Hak ve özgürlükler tanınmıştır. Başka bazı toplumlarda görüldüğü gibi, Adıge toplumunda kölelerin mal yerine konulduğu, eza ve cefa edildiği (belki bazı çok özel istisnalar dışında) görülmemiştir.

Adıge toplumunda her birey, oluşumuna aileler bazında özgürce katıldığı düzenleyici toplumsal kurallara Xabze’ye veya Adıgağe’ye (Çerkeslik ilke ve kurallarına, değerlerine, anlayışına) veya Ts’ıfığe’ye (insanlık değerlerine) uygun davranma sorumluluğu dışında tam anlamıyla özgürdür. Bu kurallar evlenmemiş gençlere daha büyük ve geniş bir özgürlük tanır. Ancak gencin de bu geniş özgürlüğü hak edecek biçimde Xabze kurallarını öğrenmesi, ona uygun davranmayı becermesi, o şekilde yetişmesi/yetiştirilmesi esastır. “Wıç’eleme wıdyel, wıdyeleme wetxhe/wış’elexu wodyele, wıdyelexu wotxhe: Gençsin/genç olduğun sürece delisin, deliysen/deli olduğun sürece mutlusun” deyişi gençlere gösterilen hoşgörünün tanınan geniş özgürlüğün mizahi bir anlatımıdır.

İnsan evlendikten sonra ise artık sorumluluğu armış, doğal olarak özgürlük oranı daralmıştır. Kabul ve itiraf etmek gerekir ki; burada kadının özgürlüğü kocasına göre daha dardır. Örneğin evli erkek evlilik öncesinde olduğu gibi düğünlere katılarak gönlünce oynayıp eğlenebildiği halde, evli kadın düğünlerde ancak pasif bir seyirci olarak yer alır. Evli erkek dilediği her yere gidip dilediği herkesle dilediğince görüşüp ilişki kurabilirken, evli kadının özgürlük alanı kendi ailesi ve yakın akrabaları, kocasının ailesi ve yakın akrabaları ve yakın arkadaşlarıyla sınırlı gibidir. Kocasının, büyüklerinin bilgisi ve izni dışında bu sınırı aşamaz. Bu anlayış da toplumda ailenin taşıdığı büyük önem ve değerden kaynaklanır. Aile toplumun temel yapı taşıdır. Aile oluşturan bireylerin bu yapı taşını koruyup, güçlendirme, örnek olma sorumlulukları da vardır. Yeni evlenen delikanlı da zaman içinde bu ölçülere uymak zorundadır, bu ölçülere uyduğu ölçüde ailesini ve toplumunu temsil yeteneği kazanır, saygınlık ve itibarı artar.

Adıge Xabze katı , dogmatik kurallar bütünü olmayıp, kendi mantalitesi içinde esnek, devingen ve değişkendir.

Her Çerkes, bulunduğu yer, zaman ve konuma göre davranır. Bu duruma uygun bir Xabze kuralı yoksa veya bilmiyor olsa bile, o, kendisinin ve toplumun kendisinden bekleyebileceği biçimde davranırsa Xabze’ye uygun davranmış olur.

Nitekim “Yek’ur Xabzeşş: uygun olan töredir” ve “Mıxhume zerexhow ş’ı!: olmuyorsa olduğu gibi yap/nasıl oluyorsa öyle yap!” deyişleri bunu ifade eder. Bu ikinci söylemin bir başka anlamı da şudur: “Giriştiğin bir işi, baştan kararlaştırdığın gibi gerçekleşemeyecek olsa bile, vazgeçme, bir başka biçimde; o işi gerçekleştir, sonuca ulaştır.

Adıge Xabze, esas olarak feodal dönemde ve sınıfsal temelli olarak oluşturulmuş olsa da bireysel başarı ve üstünlük temelinde biçimlenir.

Adıge Xabze, aslında, feodal öncesi dönemden, belki en eski, ilkel dönemden bu yana oluşan yaşam deneyimi, birikimleriyle oluşmuş olmakla birlikte, feodal dönemin derin izlerini ve damgasını taşır, hatta Adıge Xabze’ye “Werkh Xabze”: soylu töresi de denilir.

Ancak Adıge feodal/sınıfsal yapısı, başka bazı toplumlarda olduğu gibi doğuştan ve aşılmaz sınırlarla çevrili bir kast yapısı taşımaz. Yukarıdan aşağıya doğru Pşı: prens, “l’ekhuel’eşkhşövalye, Werkh: soylu sanları, liyakat ölçüsüne göre Xase tarafından demokratik usullerde oy birliğiyle verilir ve geri alınır. Yukarıda değinildiği gibi, savaşta kılıcı, barışta dili ile önde olan başımızdır.” ilkesi esastır. Daha çok Batı Adıgelerinde egemen olan wıl’ime wıl’akhu: erkeksen/yiğitsen soysun/soylusun/sülalesin/ailesin deyişi bu ilkenin daha açık bir başka anlatımıdır.

Adıge Xabze’nin erkek egemen bir toplumsal yapının damgasını taşıdığı inkar edilemez. Bununla birlikte, Adıge töresinde kadının çok özel, çok saygın bir yeri ve konumu vardır. Çerkes toplumunda, erkek egemen görüntüye rağmen, asıl egemenlik kadındadır. Özellikle bilge Adıge kadını, bilge kadınlar piri Setenay Guaşe örneğini izleyerek, erkeğin egemen görüntüsünü bozmadan, onu yönetir ve yönlendirir.

Zorunluluk olmadıkça kadın evi dışında çalıştırılmaz. Çalışıp kazanmak erkeğin, kazanılan şeyi evde değerlendirmek, kullanmak, kadının işidir. Evde, avluda, bahçede kadın egemendir.

Toplumsal yaşamda en saygın yer ve statü öncelikle kadına, sonra konuğa, sonra yaşlıya, sonra Thamade’ye ve sonra da toplumsal statü önceliklerine göre diğerlerine aittir. Kadın, kim olursa olsun, ilke olarak erkeğin sağında, daha saygın konumda yer alır. Yalnızca o erkeğin kendi karısı, bu özel ilişkiyi belirtmek üzere solunda yer alır.



Adıge Xabze korunmalı mı?



Adıge Xabze elbette korunmaya çalışılmalıdır ama tümüyle korunması elbette düşünülemez. Çağa, yaşam koşullarına uygun düşmeyen, gelişmeyi, ilerlemeyi engelleyen ve zorlaştıran kalıplar elbette ayıklanmalı ve terk edilmelidir. Atın toplumsal yaşamdan çekildiği bu dönemde ata bağlı kuralların, davranış kalıplarının korunması hem anlamsız hem olanaksızdır. Aynı şekilde, feodal sınıflara bağlı kurallar ancak sosyal statüye uygulanarak korunabilir.

Çocuk eğitimine ilişkin P’ur veya Khan uygulaması aynı biçimde uygulanamaz ama tatil dönemlerine uyarlanarak sürdürülmesi düşünülebilir.

Bilindiği gibi ailede çocuğun eğitimi, babadan çok dede-nine, amca-dayı vb. büyüklere, aileye aittir. Çocuk, bu geniş aile ortamında eğitilir ancak bu tür genel ve doğal eğitim de yeterli olmadığından, çoğu zaman aileler annesine bağımlılıktan kurtulan çocuklarını eğitilmek üzere, güvendikleri başka bir aileye gönderirler. 10-12 yaşlarına kadar özel bir özenle yetiştirilen ve eğitilen çocuk, o ailenin P’uru yani Khan’ı olur. 10-12 yaşında özel hediyelerle ve törenlerle çocuk kendi ailesine götürülür, teslim edilir. Bu ilişki nedeniyle iki aile akraba haline gelir.

Bu uygulamanın, aynen korunamayacağı açıktır. Ancak bu uygulama, tatil dönemlerinde, bir bakıma staj mahiyetinde olmak üzere, çocuğun bir iki hafta/ay süreyle, başka bir aileye, tercihen de anayurt Kafkasya’ya gönderilmek suretiyle günümüze uygulanabilir ve taşınabilir.



Adıge Xabze gerçekten korunabilir mi?



Başta da belirtildiği gibi insan, çevre ve tarihin ortak ürünü/bileşkesi olduğuna göre Adıge Xabze’nin gerçek yapısıyla kendi mentalitesi doğrultusunda, kendi iç dinamiği ile geliştirilerek sürdürülmesi ancak o kuralların oluşup doğduğu çevrede yani anayurt Kafkasya’da mümkün olabilir. Başka deyişle Kafkasya’da oluşup biçimlenen değerlerin başka yerlerde aynen korunması ve yaşatılması hiç de kolay değildir, hatta olanaksızdır.

Buna rağmen, Adıge törelerini öğrenmek, çağdaş yaşam koşullarına uygulayarak yaşamaya ve yaşatmaya çalışmak, her Adıge için ve onların örgütlü oldukları yegane sivil toplum kuruluşları olan kültür dernekleri için en önemli doğal ulusal görevlerden biri olarak değerlendirilmelidir.



AV. FAHRİ HUVAJ